İnsanlar yetenekleri konusunda pratik uzmanlık sahalarını geliştirirlerken, eğitim sisteminin dayattığı süreçler sonunda da teorik uzmanlık sahalarını geliştirirler. Yani, eğitim süreci sonunda elde ettiği başarı mesleki kariyer, yetenek süreci sonunda elde ettiği başarı kişisel kariyer olur. Bu ikisi birleşirse ne âlâ, tadından yenmez. Benim ise adını koyamadığım çeşitli ilgi alanlarım, hobilerim var ama hala kariyer sahibi miyim, bilmiyorum. İlgi alanlarımın başında da siyaset-tarih geliyor. (Motorsiklet hobi’min yeri başka!)
Siyasetle ilgilenmek bir çok kişinin zihnini yoruyor. Bu da insanların uzun soluklu tartışmalara -benim tercihim, sohbet’tir- girmekten korkmaları sonucunu doğuruyor. Siyaset her insanın ilgilenebileceği birşey değil. Herhangi bir konunun bir noktasında takılıp kalıyorlar ve daha fazla araştırıp öğrenmek istemiyor, işlerine gelmiyor. Çevremde bir çok kişi siyasetle ilgili olduklarını söylüyorlar, ama dikkatli baktığın zaman hiç bir konu hakkında vasatı geçen bir takipleri yok. Başkalarının ağzıyla konuşuyorlar. Siyaset aslında toplumun %90’ının kafasını ağrıtıyor ve bir noktadan sonra kendi fikirlerini değil, fanatik taraftar oldukları siyasi liderlerin söylemlerini kendi düşünceleri gibi sunmaya başlıyorlar. Mesela çok basit bir güncel olay vereyim; daha iki gün önce bir turist aile ile küçük bir alışverişim oldu. Malum, referandum sürecinde herkes birbirini kendi yanına çekme gayretinde. Söz döndü dolaştı kadının şu sözüne geldi: “Kılıçdaroğlu tertemiz biri, Erdoğan hapse girmiş yatmış biri. Oyunuz hayır olsun.”
Bu aile sosyal-demokrat fikriyatta ve özgür zihinli olduğunu zanneden sol cenahın bir üyesi… Gündemi takip ettiğini de zannediyorlardır, büyük olasılıkla. Söylediği sözün o’na ait olmadığı da belli ya da çok kıt düşünceli biri! Peki, başbakan 4 ay niçin hapis yatmıştı bunu biliyor mu? Hayır. Ben söyleyeyim. Başbakan bir şiir yüzünden hapis yatmıştı. U2’nun solisti ile Başbakan arasında geçen bir konuşma vardı bu konuda. U2’nun solisti Bono soruyor, siz niçin hapis yatmıştınız? Başbakan cevap veriyor, bir şiir okumuştum, o nedenle! Bono, hayretle karışık kahkahayı basıyor. Bono, dünya görüşü olarak sol argümanlara sahip biri. Yani yazının kahramanı olan kadının ideolojisinden. Ancak, aynı cephede iki kişiden Bono (siyasetle çok ilgilidir), mantıklı düşünüp bu durumu trajik bulurken, echel zihin yapısıyla siyaset yapmaya çalışan kadın bu durumu vicdanında bile tartamıyor. Aslında biz solcuları, fikir özgürlüğünü savunanlar olarak bilirdik. Peki, bu kadının olaya yaklaşımı nasıl? Bağnaz, popülist ve gündemi takip etmeyen, başkasının zikrini fikir edinmiş, cahil ama akıllı görünmeye çalışan, akıl verme eğilimli ukala biri!
Maalesef, o an müsait olamadığım için kadına cevap veremedim. Zaten benim cevap vermem de, onu pek değiştirmezdi. Kendi iç dünyasında kandırılmış doğrularıyla yaşıyor. Gerçeklerden korkan bir kişilik geliştirmiş. Fazıl Say zihniyetine sahip biri! Gündemi ve siyaseti takip etmekle övündüğü aşikar olan bu kadının, hiç mi hiç bu olayları takip etmediği belli oluyor ve örneğin Bono’nun bu konudaki tepkisini söyleseydim de bunu es geçecekti. Bir şiir yüzünden hapis yatan Nazım’lar, Erdoğan’lar değildir asıl suçlu olan, asıl suçlu olanlar, onları fikirlerinden dolayı hapis yatıranlar ve bu kadın gibi hala zihinlerinde hapis edenlerdir. Asıl suç, zihniyetini geliştiremeyip köreltmektir. Nazım’ın Sekiz Yüz Elli Yedi şiirini okuyan biri onu “dinci”, Nazım Hikmet Vatan Haini şiirini okuyan biri onu “komünist” olarak kabullenir ve zihnine öyle kodlar. Asıl olması gereken ise, Nazım’ı, Nazım gibi kabul edebilmektir. Doğruları değil, çünkü doğrular kişisel duygulardır; gerçekleri ideal edinmemiz lazım! Doğru; yaftalamak demek iken, gerçek; olduğu gibi görmek demektir. Siyaset baş ağrıtır, kafası kaldıramayanlar uğraşmasın… Ya da en azından önce bir vicdan edinip bu sahaya öyle girsin!